Sena, son günlerde kamuoyunun gündemine oturan bir yaşanmışlıkla karşımıza çıkarken, yaşadığı zorlukları ve toplumda kadın cinayetlerinin nasıl bir algı oluşturduğunu gözler önüne serdi. Sena'nın bu tepkisi, sadece kendi hikayesini anlamakla kalmayıp, birçok kadının sesini duyurmak adına önemli bir hareketin parçası haline geldi. Toplumda kadına yönelik şiddet, özellikle cinayetler, her geçen gün artış gösterirken, bu duruma karşı birçok kişi ve kurum sessiz kalmayı yeğliyor. Ancak Sena, yaşadığı travmayı bir kenara itip, "Ben bu şekilde anılmak istemiyorum. Benim hikayem sadece bir cinayet hikayesi olmamalı!" diyerek dikkatleri üzerine çekti.
Sena, kendi yaşamındaki zorlukları ve toplumda kadının konumunu derinlemesine irdelemeye başladığında, karşılaştığı durum sadece kendisiyle sınırlı kalmadı. Her gün sayısız kadın, benzer şiddet olaylarına maruz kalıyor ve bunların çoğu ne yazık ki son bulmuyor. Sena, mücadele etmek için bir araya gelen kadınların hikayelerinin, sadece basit istatistiklerden ibaret olmadığını vurguladı. Onun gözünde her bir hikaye, bir yaşamı, bir amacı ve en önemlisi bir umudu temsil ediyor.
Bu noktada, Sena'nın yaşadığı zorlukların özellikle kadın cinayetleri bağlamında birçok kanıta dayalı verilere dayandığını belirtmek gerekiyor. Türkiye'de son 10 yılda kadın cinayetleri alarm verici bir hızla artarken, toplum bu duruma nasıl yanıt vermesi gerektiği konusunda doğru bir iletişim yapamıyor. Sena'nın sözleri, kadınların yalnızca bir kurban olarak değil, aynı zamanda güçlü bireyler olarak anılmaları gerektiğini de ifade ediyor.
Kadın cinayetleri, sadece bireysel bir sorun değil, toplumsal bir mesele olarak karşımıza çıkıyor. Her kadının yaşadığı psikolojik baskılar, sosyal yaşamdaki daralmalar ve şiddet olayları, toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin en somut örneklerinden biri. Sena, "Kadın cinayeti olarak anılmak istemiyorum!" derken aslında bu durumu sorguluyor; bir kadının yaşamına son vermenin, toplum tarafından nasıl kabul edildiğini ve buna karşı yapılan savaşımın neden bu kadar zor olduğuna dikkat çekiyor.
Sena'nın bu çığlığı, aynı zamanda diğer kadınları da cesaretlendiren bir mesaj niteliği taşıyor. Kadınların toplumsal mücadelelerine olan katılımı, geçmiş dönemde olduğu gibi tek taraflı bir algı olmaktan çıkmalı; zira kadınların yaşadığı zorluklar, hep birlikte üstesinden gelinebilecek bir sorun. Alınan önlemler, toplumsal farkındalık çalışmaları ve bireysel destek, bu meseleye karşı atılacak önemli adımlar arasında yer alıyor.
Sonuç olarak, Sena'nın yardım çığlığı sadece kişisel bir talepten ibaret değil; bu, daha geniş bir toplumsal sorunudur. Her birey, bu mücadelenin bir parçası olmalı ve herkesin sesi, diğerlerinin bazen duymakta zorlandıkları gerçeklerle buluşturulmalıdır. Sena'nın ifadeleri, bu uğurda yeni bir başlangıç, bir çıkış yolu sunmaktadır. Kadınların sesi, yalnızca acılarıyla değil, aynı zamanda kahramanlıklarıyla da duyulmalıdır. Bu nedenle, Sena'nın haykırışını anlamak ve desteklemek, hepimizin sorumluluğudur.